24 Şubat 2009 Salı


Cemal Süreya vapuru
Akşamüstleri giyince
Işıklı elbisesini
İnce bir duman savurarak havaya
Dansa kaldırır

"Galata"* kulesini

Sunay Akın
*aslı Kız Kulesi'dir

15 Şubat 2009 Pazar

Türkiye'nin Yolculuğu


Belki üstünden çok zaman geçti ama işte insana hatırlatıyor bir şekilde hayat bunu. Aklımız yakın bir arkadaşımızla bu geçen yazın başına gitti. Avrupa Şampiyonası'nda ülkemizin milli takımı yarışıyor. Aslında yaptığı bütün hatalara rağmen, İsviçre'yi, Çek Cumhuriyeti'ni ve Hırvatistan'ı eliyor Milli Takım... Kötü oynamamıza rağmen sevgimiz azalıyor mu, canımızdan çok sevdiğimiz takımımıza? Hayır. Birileri Fatih Terim'i eleştiriyor, şansın yardım ettiğini söylüyor bizlere... Daha bir öz güvenle, daha büyük umutlarla ve sevgiyle yarı finale gidiyoruz.

25 Haziran 2008'de Basel'de oynanan o maçı Massimo Busacca yönetiyor. Belki de turnuvanın başından beri hep görmek istediğimiz Türkiye. Harika oynuyor ve o maça kadar turnuvanın favorisi Almanya'yı bütün beklentileri param parça ederek, sürklase ediyoruz. Fakat yüzüp yüzüp kuyruğuna gelen Türkiye maçın son dakikalarında Philip Lahm'ın attığı golle 3-2 yenilerek evine dönüyor. Belki de kazanmayı bu kadar hakettiği ilk maçtan sonra....

Alkışlarla Yaşıyoruz.

Geçen haftayı iki kültürel etkinlikle bitirdim. Birincisi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu'nun "Dağlardan Esen Türküleri" konseriydi. Konser adından da belli olduğu gibi "oy dağlar" duygularıyla bizi Ferhat gibi hissettirdi sevgililer günü öncesi.

Katıldığım ikinci gösteri de Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün sunduğu "Bin Kalp Atışı" adlı modern dans gösterisiydi. Gösterinin yapımcısı yarı Kolombiyalı yarı Belçikalı ünlü kreograf Annabelle Lopez Ochoa'ymış. Daha doğrusu ünlüymüş bu kadın. Bin Kalp Atışı'nın Ankara'daki dünya prömiyeri aynı zamanda kreografın 2009'da gösterilen ilk ve yeni yapıtı. Tabi ki gösterinin ana teması gösterim günüyle de alakalı. Bir modern dans gösterisini beğeneceğimi tahmin etmezdim. Özellikle ilk oyun romantik bir film havasındaydı. Sonradan araştırdım ki, oyunun müzikleri Fransız aşk filmlerine film müziği yapan( Aynı zamanda Chocolat filminin, Nip/Tuck ve The X-files dizilerinin müziklerine de katkısı bulunmuş) Eric Satie tarafından yapılmış.


Gösterilerin sonunda alkış... İzleyiciler tebrikten çok birilerini protesto eder gibi alkışlıyorlar her defasında, sanki bıraksalar birazdan "susma sustukça sıra sana gelecek" diye bağıracaklar. Belki sanatçıları tebrikten çok bu bir protestoya dönüşüyor ki çok yanlış.

13 Şubat 2009 Cuma

-IIII-


...
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi
Bir günler şölenlerle egemen ülkende
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya
Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
Çık gel bir kez daha çıkıntılardan
Çık gel bir kez daha bozguna uğrat

Ülke - Cemal Süreya

Bir Zamanlar Türkiye'de

Türkiye'de öğrencilerin siyasileri protestosu bütün dünyada olduğu gibi çok karşılaşılan bir olay. Bakanların elini sıkmayanlar, panellerde konuşmacı olan siyasilere konuşmalarının ortasında bağırıp çağıranlar, vesaire. Burada öğrencilerin bazı zamanlarda saygı sınırını aştıklarını ve kalite alt sınırından aşağı düştüklerine katılıyorum. Fakat daha da ilginç olan protestoya uğrayanların tepkileri. Biz kendilerini protesto eden siyasilerin, protestocuların seviyesine inip onlara hakaret ettiklerine, onları azarladıklarına, korumaları aracılığıyla onları tartaklattıklarına çok şahit olduk.
Gelişmekte olan ülkemizin daha gelişmemiş olduğu yıllara (!) gidelim. Başbakan İsmet İnönü 1970'de aşırı sol ve aşırı sağ öreğnci hareketlerinin büyümesinden endişeli, sokaklara dökülen öğrencilere kızıyor ve TRT'de öğrencilere veryansın ediyor.. Peki onlara niçin kızıyor? İşte İsmet Paşa'nın kurmaylarına öğrencileri şikayet ettiği anda söyledikleri.
"Derse gitmeyecekler boykot yapacaklar, ve arkadaşları gitmek isterse onlara mani olacaklar nasıl şey bu? Nasıl şey bu? Öğrenci öğrenmek ihtiyacını kaybetmiş, bu nasıl şey bu? Öğrenmek isteyen kimse yok. Bu yaşa gelmişim her gün yeeni birşey öğrenirim..." *
* Kaynak : İsmet Paşa - Can DÜNDAR

12 Şubat 2009 Perşembe

Yorumsuz !

Haberi NTVMSNBC'den okudum.
Berlin'de aşırı hız (107 km/h) yaptığı gerekçesiyle trafik cezası yiyen ve ehliyetine 2 ay süreyle el konulan Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nin Ulaştırma Bakanı Oliver Wittke; ulaştırma bakanı olarak gerekli olan örnek kişi rolüne sadık kalamayacağını belirterek istifa etmiş.

11 Şubat 2009 Çarşamba

-III-


Geceyse ay hemen tazeler minareleri
Kur'an sayfaları satılan sokaklardan
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
Ölüm uçar çocuk yüzlere
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim
Damağımda dilinin yosunlu tadı
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını
Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi

Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı
O başakta o Konya'da seni ararım
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu
Palandöken'i Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini
Antalya'nın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşıyan sularında
Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara
Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında


Canımla besliyorum hüzün şu kuşlarını
...

10 Şubat 2009 Salı

Mesut OZİL


Mesut Özil 1988 Gelsenkirchen doğumlu Türk kökenli Alman vatandaşı. Onu neden Türk kökenli bir Alman olarak gördüğümü yazımın sonunda açıklayacağım. 1995-200o yılları arası Gelsenkirchen'in amatör takımlarında top koşturduktan sonra 5 yıl da bir çok Türk futbolcunun oynadığı Rot-Weiss Essen takımında bulunmuş. Ardından üç yıllık bi Schalke 04 macerası. O zamanlardan adını duyardık. Cassio Lincoln'ün son haftalara denk gelen sakatlığında Schalke 04 şampiyonluğu kaçırmıştı. İşte o son haftalarda Cassio'nun yerine forma giyen isim olmuştu Schalke'de. 2008'de de doğup büyüdüğü şehri bırakarak Werder Bremen'e transfer oldu. Bu süre zarfında da 21 kere 21 ve 19 yaş altı Almanya Milli Takımı formasını giyip toplamda 8 gol atmış.
Sene 2009 Mesut artık 21'yaşını bitirdi ve üst düzey milli takımlarda oynama zamanı geldi. Büyük merak Türk Milli Takımını mı yoksa Alman Milli Takımını mı seçeceği konusundaydı. O bence de haklı olarak doğup büyüdüğü, futbol oynamayı öğrendiği ve bir yıldız olarak yetiştirildiği ülkenin milli takımını seçti. Şimdilerde Türkiye ona kırgın.
Biz ülkemizde yaşayan farklı ırk ve etnik kökenli insanları tek bir kimlik, Türk kimliği altında toplamaya çalışırken neden Mesut Özil'in Türk kökenli bir Alman olmasına kızıyoruz. Oysa Türkiye'de sadece 5-6 yıl çalışıp, daha dilimizi bile çok iyi bilmeyen futbolcuları Türk yapıp bununla gurur ve sevinç duymuyor muyuz? Söz gelimi Aurelio'nun Türk Milli takımında top oynama hakkı olduğundan daha çok Mesut'un Alman milli takımında top oynama hakkı yok mudur?

Aylardan Şubat, Konumuz Hediye...

Önümüzdeki cumartesi günü sevgililer günü. Bu aralar alışveriş merkezlerinde sevgililerin yaptığı hummalı bi çalışma var. Bir çok özel gün gibi, bu gün de en çok ekonomik dünya düzeninin hep kazananı olanların günü olacak aslında.
Sevgiler Günü'nün kutlanıyor olması bana hep saçma gelmiştir. Bu günü kutlayanların aslında sevgililerini kutladıklarını değil de, yalnız geçirmiş oldukları yıllarından intikam aldıklarını düşünürüm hep. Neyse, yazmak istediğim Sevgililer Günü'nün anlam ve önemi değil de bu gün için alınan hediyelerin anlamı ya da anlamsızlığı. Uzunca bir süre bu hediyelerin çok gereksiz olduklarını düşündüm. Artık öyle düşünmüyorum. Çünkü hediye iki insanın mazisinde güzel günlerin de olduğunun bir kanıtı. Öyleyse Sevgililer Günü'nde alınan hediye, iki insanın bir zamanlar birbirlerini sevdiklerinin ve bu yüzden mutlu olduklarının kanıtı oluyor. Büyük ya da küçük bir hediye olmasının değil de; unutulmaz olmasının bir önemi var daha çok. Kişiye ve ilişkiye özel olmasının. İşte bu yüzden çiçek belki de hediyeler arasında ilk defa anlamını yitiriyor.
Herşeyi daha güzele çevirmek, geçmiş yanlışlarımızı düzeltmek veya kendimizi affettirmek için hediyeler aldığımız olmuştur. Genelde hepsi karşı tarafı etkileyecek temaya sahip olan hediyelerdi. Fakat bu hediye nasıl biri olduğunuzu anlatacak türden olmalı. Alışverişinizden ya da uğraşınızdan zevk almanız, mutlu olmanız ve mutlu etmeniz dileğiyle...

9 Şubat 2009 Pazartesi

Mart 2009

Coffee Movie Book : Rainy Day

Yağmurlu bir gün, bütün perdeler açık da olsa evin içi biraz karanlık, yapılacak şey belli; yatağa uzanıp film seyretmek ardından bir kaç sayfa kitap okumak ve bunları acı bi kahve eşliğinde Blog'a karalamak. Bundan zevk alıyor muyum? Hem de anlatılamaz bişekilde, belki pencereyi aralayıp daha iyisini yaşamak da mümkündü, ama elden gelen bu....

Slumdog Millionaire

Transpotting ve A Life Less Ordinary filmlerinin ingiliz yönetmeni Danny Boyle İngiltere'nin Oscar'ları olarak kabul edilen BAFTA ( British Academy of Film and Television Arts - İngiliz Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi ) ödül gecesinde En İyi Yönetmen ödülüne layık görüldü. Yönettiği film Slumdog Millionaire. Film Hindistan'da yaşayan müslüman bir sokak çocuğu olarak büyümüş ve bir iş yerinde çaycılık yapan Jamal Malik'in, bizdeki adıyla Kim Beşyüz Milyar İster yarışmasında büyük ödülü alışını anlatıyor. Jamal Malik büyük ödüle giden yolculuğunda çocukluk anılarıyla yüzleşirken, biz de Hindistan'ın yaşadığı siyasi ve sosyal değişimleri öğreniyoruz. Hindistan birilerini kızdırmış olmalı. Film çok etkileyici ve yaratıcı da olsa sinemanın siyasi kılıcı bu sefer de Hindistan'ı doğruyor. Ülkelerinde düzensizlik, fakirlik, pislik içinde yaşadıklarından hiç kuşkum yok da, modern çağdaş barışçıl ve küçümseyici Amerikan incileri eksik olsaydı daha iyi olurdu. Tabi bütün bu senaryo'dan yönetmen Boyle sorumlu değil. Gerçekten etkileyici bir yönetmenlik ve hakedilen bir ödül. Geri kalan 6 ödülden biri de en iyi film. Bence en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında da, yarışmanın sunucusu rolünü oynayan Anıl Kapoor'da en azından ödüllendirilmeli ya da aday gösterilmeliydi. Bakalım Oscar'da aday oldukları 10 daldan hangilerini alacaklar.
Bu arada ilginç bir ayrıntı, Hindistanlu sunucunun da sorduğu soru; Son Kararınız mı?

6 Şubat 2009 Cuma

-II-

...
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım
Karım olan karnını ve önlerini
Orospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutamadım
Kibrit çak masmavi yanardı sesin
Ormanlara ormanlara yüzünün sesi
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
Soluğu kesen ağulayan ormanlarında
Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e
Ordan da daha büyük sulara
...

Yalanmak İster Misiniz?

"I am utterly, deeply, humbled and chuffed by the fact that I'm a stamp. I'm going to be licked by millions of Australians and I can't wait." ( Derin bir şekilde, pul olmamın verdiği mütevazi bir gurur içerisindeyim. Milyonlarca Avustralyalı tarafından yalanacağım için sabırsızlanıyorum )

"Australia Post" Avustralya'nın PTT'si. Oscar ödülü almış Avustralyalı efsanevi oyuncuların pullarını piyasaya sürüyolarlar. Cate Blanchett, Nicole Kidman, Geoffrey Rush ve Russell Crowe önümüzdeki günlerde, Avustralyalı'ların yalayıp mektuplarına yapıştırakları pulların üzerlerinde olacak isimler. Fotoğrafın üzerindeki söz Cate Blanchett'e ait. Hanımefendi milyonlarca Avustralyalı tarafından yalanacağı için çok heyecanlı görünüyor.

Eğer sizde yalanmak isterseniz kendi pulunuzu yaptırma imkanını PTT sunuyor. Yapmanız gerekenler ve ücretlere buradan ulaşabilirsiniz.

Bu yaz evlenecek çiftler şehir dışındaki yakınlarına gönderecekleri davetiyeleri kendi pullarıyla gönderebilirler, ya da sadece yalanmak istediğiniz için pul yaptırabilirsiniz...

5 Şubat 2009 Perşembe

Cemal Süreya ve Sonrası


Cemal Süreya hakkında yapılmış en ayrıntılı çalışma yayımlandı. Aşkları, söyleşileri, şiirleri, denemeleri...  Kitaba en çok Cemal Süreya'nın en büyük aşkı, boşandığı karısı Zuhal Tekkanat'ın katkısı olmuş. Boşandığı fakat arkasından "Biz hiç ayrılmadık / Yazılmadı adlarımız mezar taşlarına" dediği karısı.
Hiç Cemal Süreya'dan öncesi ve sonrası bir olur mu diyorum...

-I-
Saat Çini vurdu birden: pirinççç 
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan 
Kasketimi eğip üstüne acılarımın 
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın 
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin 
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. 
Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman 
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin 
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa 

...

Cam






http://ggcart.blogspot.com

4 Şubat 2009 Çarşamba

Tahran

Metropollerimizdeki büyük binaların, gökdelenlerin bir bir yükselmesi, insanlarımıza kendilerini gelişmiş bir ülkede yaşadıklarını hissettiriyor. Sanırım Amerikan filmlerinin bir etkisi. Alışveriş merkezleri iş merkezleri....
Fotoğraf Tahran'da çekilmiş; sene 2005. Eğer bu yapılaşma gelişmişlik göstergesiyse alın size çok küçümsediğiniz karanlık İran'ın başkenti....

3 Şubat 2009 Salı

Manzaralı Oda

Sanırım 2004'teki Yan Yana Fotoğraf Çekilelim'i sevdiğim kadar seveceğim bu albümü de. 8 numaralı şarkı beni yapıştırdı yere....

Saat gibi kurulmuş bizbize vurulmuşuz
Kapıları sürgülemiş kedere boyanmışız
Uyumuş uyanmış bir su içip yatmışız
Elimi tutmuş rüyaya dalmışız

O döner ben dönerim
O biter ben biterim
A benim ağlatanım a benim gül gecelerim
Bu manzaralı odada o bizim son gecemizdi

Uykudan önce bi damla gözyaşı
Dökmeyi unutmayınız yazdık duvarlara
Bizden sonra kalanlar okusun diyerek
Ayrılığın kapıda beklediğini bilerek

Kapıları çektik gözyaşı dökerek
O susar ben susarım o yanar ben yanarım
A benim ağlatanım a benim ağlayanım
Kalp atışlarını dinlediğim sevgilim

Davos'ta "One Minute" !!!

Geçen haftanın ülkemiz ve müslüman Orta Doğu ülkeleri için kahramanı kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan'dı. Bir çoklarına göre, bütün dünyanın söylemek isteyip de söyleyemediği İsrail zulmünü direkt olarak İsrail Cumhurbaşkanı'nın suratına çarpması bunun yanında da hemen hemen herkesin yıllardır hayalini kurduğu olayı; uluslararası bir platformda kendinden daha güçlü bir ülkeye, kendisine saygısızlık ve haksızlık yapıldığı gerekçesiyle "posta koyması" olayını gerçekleştirmesi onu bu konuma getirdi. Peki gerçekten de Başbakan bir kahraman mı ve gerçekten de Davos'taki o oturumda kahramanlık mı yaptı?
Çok güçlü bir ülke (!) olan ülkemizin Başbakanı bir süredir İsrail ve Filistin arasındaki gerginlikte arabuluculuk yaptığı bir sürece girdi. Gerginlik savaşa dönüşünce Başbakan da amerikanvari bir jandarmacılığa soyundu. Bu tavrının ve Davos'taki oturumu isteyen taraf olmasının, bir seçim yatırımı olmadığını umarak, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyoruz. Fakat herkesin gözünden kaçan nokta şu; meşhur oturumda, konuşma süresi boyunca saygısız bi tavır takınan Şimon Peres'e Recep T. Erdoğan'ın gerçekten de bi tepki verip vermediği. Son söz Recep T. Erdoğan'a gelince büyük ihtimalle zaten oturumdan da önce söylemeyi planladığı şeyleri söyledi. Nitekim Peres'e yaptığı konuşmada, Peres'in Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na bir saygısızlık yaptığını hiç vurgulamadı. Biraz sinirli şekilde saygı sınırını tıpkı Peres gibi aşarak Hamas'ı ve Filistin'i savundu, İsrail'in katil bir ülke olduğunu ve Peres'in yaşlı olduğunu vurguladı. Gelelim moderatör'e. Gerçekten de büyük bir saygısızlık içinde olan moderatör'e ise yarı Türkçe yarı İngilizce itiraz eden Başbakan, omzuna ve koluna dokunan David Ignatius'u buna benzer bi hareketle iterek konuşmasına devam etti, en sonunda da "Sana da teşekkür ederim moderatör" ve " Daha da olsa gelmem!" gibisinden iki karizmatik cümleyle konuşmasını bitirerek salonu terketti.
İçimi biraz acıtan nokta şu; bugune kadar Türklere Kürt bir kedi bile vermeyen Talabani'lere, resmi ziyaretimizde bize kavgada söylenmeyecek sözleri söyleyen Kaddafi'lere, her fırsatta garip açıklamalar yapan küstah AB diplomatlarına felan hiç tepkimizi göstermezken, çıkarlarımızı hiç gözetmeyen bi kavganın içine girdik. Umarız Ortadoğu ve Balkanların en baba Başbakan'ının bu tavrından dolayı Türkiye kaybetmez. İnanın eğer kaybederse arkasında ne BM'yi ne de herhangi bi Arap ülkesini bulabilir.